28 Şubat 2011 Pazartesi

EGE VE YUNAN UYGARLIKLARI


EGE VEYUNAN UYGARLIKLARI
·         Ege Denizi kıyısında ve Ege adalarında yaşayan toplulukların meydana getirdiği ortak bir uygarlıktır.Ege uygarlıklarından en bilinenleri Girit,Miken ve Yunan’dır.
·         Yunanlılar,DORLAR tarafından kurulmuştur.Şehir devletleri şeklinde örgütlenmişlerdir.
·         Şehir devletleri zamanla güçlenen asiller tarafından yönetilmiş ve daha sonra buna karşı tüccarlar,sanatkarlar ve gemiciler birleşerek mücadele etmişlerdir.
·         Bu mücadele sonunda Yunan kanunları çıkmıştır.Bunlardan önemlileri Drakon,Solon ve Klistenes Kanunlarıdır.
·         Bu kanunlardan Klistenes kanunlarına göre:
1.      Köylülerin borçları affedilmiş.
2.      Sınıf farklılıkları ortadan kaldırılmış.
3.      Halk meclisleri açılarak halkın yönetimde söz sahibi olması sağlanmıştır.
·         Yunanlılar çok tanrılı bir inanca sahiptiler.Tanrılara şükranlarını sunmak amacıyla ilki M.Ö. 776 yılında olan OLİMPİYATLARI düzenlemişlerdir.Bu spor faaliyeti dört yılda bir yapılmıştır.Günümüzde de halen devam etmektedir.
·         Yunanlılar deniz ticaretiyle uğraşmı,Akdeniz,ege ve Karadaniz’de koloniler kurmuştur.


BÜYÜK İSKENDER İMPARATORLUĞU
·         Makedonya merkezli kurulmuştur.
·         Kısa sürede sınırlarını büyütmüş ve gelişmiştir.En önemli kralı İskender’dir.İskender zamanında yapılan DOĞU SEFERİ ile Persler’i yıkmışlardır.
·         Mısır’a hakim olarak İskenderiye Şehri’ni kurmuştur.
·         Ancak İskender’in ölümüyle birlikte İmparatorluk parçalanma sürecine girmiştir.
·         İskender İmparatorluğu ;Yunan şehir devlşetleri’nin katılımıyla HELEN BİRLİĞİ’ni kurmuş ve Helenizm akımını ortaya çıkarmıştır.Bu akım özellikle kendini bilim ve sanatta göstermiştir.(M.Ö. 330-30)

23 Şubat 2011 Çarşamba

EY AVRUPA HAYRANI GAFİL.ARAMIZDAKİ FARKI OKU VE FARKET...

 




Bizim ülkemizde Avrupa sevdalısı,geçmişini unutan veya bilmeyen bir sürü gafil var.Bunlar "Avrupa bizi kurtaracak."diye diye bu ülkenin gerçek değerlerini görmezden gelen güruh, bu jöntürk anlayışı bizim milletimizi tarih boyunca aptal yerine koymuş ve bu milletin meziyetlerini görmemezden gelmiştir.Halbuki bu milletin içinden Osman Bey,Yıldırım,Fatih,Yavuz,,Kanuni,Abdülhamit Han,Atatürk  gibi dünyayı yerinden oynatan bir sürü vatan evladı çıkmıştır.
Biz bugün sizlere O medeni Avrupalı(!) dediğiniz kişilerin atalarıyla bizim atalarımızın arasındaki farkı görmeniz adına bir bilgiyi burada paylaşmak istedik ve bu milletin ne kadar medeni ve Avrupalı'nın ise ne kadar DENİ(MEDENİYETSİZ) olduğunu göstermek istedik.

15.asırda Jean HUNYAD'a (1) :
-Balkanları istila edersen icraatın ne olacak? diye sormuşlar.
Hunyad da cevaben:
-Bütün ortodoks kiliseleri yıktıracağım. der.
Aynı tarihta  aynı soru Fatih Sultan Mehmed Han'a sorulduğunda:
-Balkanları istila edersem kilisenin bir yanına bir cami yatıracağım,isteyen ona gitsin isteyen buna. diye cevap vermiştir.(2)
Bu anekdot Osmanlı denilen okyanusun içerisinde bir damladır.Bize düşen bu damlaları çoğaltıp insanlara ve insanımıza aslında nasıl bir milletin mensubu olduğumuzu anlatmaktır.Tarih ilmi bu yüzden çok önemlidir.Bazı iç ve dış mihraklar bizi tarihimizden uzaklaştırarak millet hafızamızı yok etmeye çalışmış ve bizi geçmişe düşman yapmış ancak şu unutulmamalıdır.GÜNEŞ BALÇIKLA SIVANMAZ...

1) Jean HUNYAD(Yanoş).:Macar devlet adamı-komutan
2)Kaynak:Samiha AYVERDİ külliyatı-Arkamızdan Dönen Dolaplar s.44

20 Şubat 2011 Pazar

KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN HAN'IN ADALETİ

MAALESEF BUGÜNLERDE TELEVİZYON KANLININ BİRİNDE YAYINLANMAKTA OLAN KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN HAN'IN HAYATINDAN BAHSEDEN O MENFUR DİZİ BAZI İNSANLARIN KAFALARININ KARIŞMASINA NEDEN OLMAKTADIR.BİZLER DE BU KAFA KARIŞIKLIĞINI GİDERMEK AMACIYLA KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN HAN'IN HAYATINDAN KESİTLER SUNARAK GERÇEK KİMLİĞİNİ GÖSTERMEYE ÇALIŞIYORUZ.BUNLARDAN BİRİSİ AŞAĞIDA YAZDIĞIMIZ OLAYDIR.LÜTFEN OKUYUNUZ VE ÇEVRENİZE ANLATINIZ...


İstanbul'da kenar semtlerden birinde oturan yaşlı bir kadın padişahın huzuruna çıkmak istediğini saraydaki görevlilere bildirmiş, bunun üzerine sultanın karşısına çıkarılmıştı. Yaşlı kadın;
Evinin soyulduğunu ve bu olaydan PADİŞAHIN SORUMLU OLDUĞUNU söyleyerek şikayette bulunur.

...Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman Han:
-“Sen niçin bu kadar derin uyku uyudun da evinin soyulduğunu duymadın?” deyince, yaşlı kadın:

“Padişahım! Kusura bakma, biz seni uyanık bilirdik, onun için evimizde rahat uyuyorduk” der. Bu cevap üzerine Kanuni utanarak :

-“Haklısınız” diyerek, kadının çalınan mallarının bedelini KENDİ MALINDAN öder.

17 Şubat 2011 Perşembe

FATİH SULTAN MEHMET HAN VE ALİMLERİ

SEVGİLİ ZİYARETÇİLERİMİZ;
BİZLER TARİHİ SİZE NAKLETMEK AMACIYLA BU BLOGU KURDUK.KURARKEN KENDİ BİLDİKLERİMİZİ VE BAŞKALARINDAN ÖĞRENDİKLERİMİZİ DE NAKLETMEYE ÇALIŞIYORUZ.BENİM FACEBOOK DENİLEN PAYLAŞIM SİTESİNDE ÇOK BEĞENDİĞİM BİR GRUP VAR: BEN OSMANLI TORUNUYUM.
BU GRUPTAKİ KARDEŞLERİM BANA  VE KENDİLERİNİ ZİYARET EDENLERE ÇOK GÜZEL BİLGİLER SUNMAKTA.BEN DE BEĞENDİĞİM BİLGİLERİ SİZİNLE BURADA PAYLAŞMAK İSTERİM.KENDİLERİNE DE BURADAN BİZLERİ ECDAD HAKKINDA AYDINLATTIKLARI İÇİN TEŞEKKÜR VE ŞÜKRANLARIMI SUNARIM.YİNE BU GRUPTAN ALINTI YAPARAK ECDADIMIZIN BU BÜYÜK PADİŞAHI HAKKINDA OKUDUĞUM BU GÜZEL ANEKDOTU SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM.BUYRUN SİZLER DE BU YÜCE PADİŞAHIN YAPTIKLARINI OKUYUP KENDİSİNE DE BİR FATİHA BAĞIŞLAYINIZ.

Fâtih Sultan Mehmed Han tahta geçtiği ilk günlerden îtibâren fırsat buldukça sarayda çeşitli âlimleri toplayıp onlarla ilmî sohbetler yapıyordu. Bu toplantılara zaman zaman orada bulunan yabancı ilim adamları da iştirâk ediyordu. Yine böyle bir ilim meclisi teşkil edildiğinde, Kuzey Afrika ülkelerinden birinden gelen ve gizli ilimlerde mahâret sâhibi bir âlim de katılmıştı. O âlim, Sultânın katında Türk âlimlerini, sorduğu zor ve çözülmesi güç sorularla epeyce bunalttı. Onları cevap veremez gördükçe de yeni yeni sorular yöneltti ve üstünlük gösterisinde bulundu.

Osmanlı ulemâsının böyle acz içinde kalması, cihân pâdişâhı olan Fâtih'i son derece rahatsız etti. Bütün beyleri, paşaları ve vezirleri toplayıp;

"Ülkemde bu adama cevap verecek bir âlim yok mudur? Çabuk olun, araştırın ve bana derhal müsbet bir cevap getirin!" dedi. Vatan topraklarını iyi bilen vezirler, düşündüler ve Sivrihisar Medresesinde görev yapan Hızır Beyi hatırladılar. Fâtih'e; "Sultânım! Ülkemizde Hızır Bey adında değerli bir âlimimiz var, emir buyurursanız, haberci gönderip buraya çağıralım." dediler.

Sultan, "Durmayın, kim varsa derhal dâvet edin, hemen gelsin." buyurdu. Bunun üzerine, Hızır Beyi çağırmak üzere Sivrihisar'a üç kişilik bir heyet gönderdiler. Hızır Bey, bu heyetle Edirne'ye geldi.

Hızır Bey, o zaman daha otuz yaşlarında ve asker kıyâfetinde bulunduğundan, yaş ve kıyâfeti, meşhûr âlimlere meydan okuyan zâtın alay edercesine gülmesine sebeb oldu.Onun bu tavrı üzerine Hızır Çelebi; "Gereksiz yere gülenler, hoşa gidenlerden sayılmaz.Soracağın her ne ise hemen bildir. Sözün gelişi beni de başarısızlığa uğrayacaklardan biri say." Bunun üzerine misâfir âlim, pâdişâhın huzûrunda ve kendinden son derece emin bir şekilde Hızır Çelebiye sorularını yöneltti. O sorarken Hızır Çelebi mütevâzi bir şekilde önüne bakıp gülümseyerek notlarını tuttu. Sonra sorulan suâllerin hepsine teker teker ve gâyet güzel cevaplar verdi. Çözülecek hiç bir meseleyi ortada bırakmadı. Misâfir âlim hiç beklemediği bu durum karşısında bir hayli şaşırdı ve tedirgin oldu.

Sonra soru sorma sırası Hızır Beye geldi. Fâtih Sultan Mehmed'den izin istedikten sonra o âlime dönerek on altı değişik ilimden çözümü güç birer mesele sordu. Misâfirin bu konulardan haberi bulunmadığından dili tutuldu ve pekçok ilim adamının ortasında utanç içinde kaldı. Sonra; "Hızır Bey, İslâm âleminde benzeri pek az bulunan ilim adamlarınızdan biridir. Kendisinde öylesine bir hâfıza ve zekâ var ki, karşısında durmak mümkün değildir." diye itirafta bulundu.

Kerem ve ihsân sâhibi yüce Pâdişâh sonuçtan çok memnun oldu. Sevinç ve heyecânından yerinden kalkıp yeniden oturdu. Hızır Beyi harâretle tebrik ederek;

"Yüzümüzü ak eyledin. Cenâb-ı Hak da iki cihânda senin yüzünü ak eyleyip, ilmini ve fazlını arttırsın." dedi. Sonra sırtındaki kürkü çıkarıp, Hızır Beyin sırtına geçirdi. Yine bu memnuniyetinin karşılığı olarak Hızır Beyi atalarının inşâ ettiği Bursa'daki Sultâniye Medresesi müderrisliğine tâyin etti.

YABANCILARIN GÖZÜYLE OSMANLI...

A. Brayer, 19. yüzyılda Paris'te yayınlanan Neuf annees a Constantinople (Konstantinopolis'te Dokuz Yıl) isimli eserinde, Osmanlı Türklerinin tevazusu üzerinde durmuş; bunun kaynağının Kuran olduğunu şöyle belirtmiştir:
"Müslüman Türkler arasında kibir ve gurur adeta bilinmez. Kuran'ın en şiddetle yasak...ladığı temayüllerin biri de budur... Bir taraftan da sürekli olarak alçak gönüllülük telkin edilir... İşte bundan dolayı Müslüman Türk'ün yürüyüşünde vakar ve ihtişam olmakla beraber, katiyen kibir ve azamet yoktur. Daima yavaş sesle konuşur; el ve kol hareketlerinde hiçbir zaman zorla hükmeden bir eda sezilmez; hizmetinde tatlılık ve kolaylık vardır."
(A. Brayer, Neuf Annees a Constantinople, cilt 1, Paris, 1836, s. 198-199.)

A. Brayer’in de şahit olduğu üzere Osmanlıların tevazusunun kaynağı İslam ahlakı olmuştur. Bir ayette iman edenlerin tevazulu karakterleri şu şekilde tarif edilir:

“O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler.”

(Furkan Suresi, 63)

Osmanlıların Batılıları kendine hayran bırakan üstün tevazusu Kuran’da bildirilen güzel ahlaka uymalarından kaynaklanmaktadır. Yüce Allah Kuran'da bu konuyu müminlere, Hz. Lokman'ın oğluna verdiği bir öğüdü aktararak hatırlatmıştır:

"İnsanlara yanağını çevirip (büyüklenme) ve böbürlenmiş olarak yeryüzünde yürüme. Çünkü Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez." "Yürüyüşünde orta bir yol tut, sesinden de (yüksek perdeleri) eksilt."

kaynak:Ben Osmanlı torunuyum(facebook)

İLKÇAĞ UYGARLIKLARI-2


MISIR UYGARLIĞI:
·         İlk yerleşmeler Nil Nehri kıyısında olmuştur. İlk siyasi teşkilatlanma NOM adı verilen şehir devletleri şeklinde olmuştur.M.Ö.3000 li yıllarda KRAL MENES tüm Mısır’a hakim oldu.
·         Yönetimde FİRAVUN adı verilen krallar vardı. Firavunlar kendilerini İlahların akrabası olarak gördüklerinden Mısır’da kendilerini Tanrı yerine koymuşlardır.
·         Mısır’da çok tanrılı bir din vardı. Toplum sınıflara ayrılmıştı.
·         Temel geçim kaynakları tarımdır. Nil Nehri’nin ne zaman taştığını önceden belirlemek için GÜNEŞ YILI TAKVİMİNİ bulmuşlardır.
·         Mısırlılar aynı zamanda HİYEROGLİF denilen resim yazısını da icat etmişlerdir.
·         Tarihin İLK YAZILI antlaşması olan KADEŞ ANTLAŞMASINI imzalamışlardır.(M.Ö. 1280-Hititlerle)
·         Mısırlılar ölümden sonraki hayata inandıkları için ölülerini MUMYALAMIŞLARDIR. Mumyalama onların özellikle tıp alanında gelişmelerini sağlamıştır.
·         Matematikte de önemli buluşlara imza atan Mısırlılar ondalık sayıları ve “pi” sayısını bulmuş ve ilk kez dört işlemi kullanmışlardır.
İRAN UYGARLIĞI:
·         Bu dönemin ilk zamanlarına ait bilgiler azdır. İlk dönemde İran’da etkili olan MEDLERDİR. Med Devleti’ne Persler son vermiştir ve kendileri bir devlet kurmuştur.(M.Ö.550)
·         Persler SATRAPLIK adı verilen eyaletlere ayrılarak yönetmişlerdir.Her eyaletin başında SATRAP adı verilen bir vali bulunurdu.Satraplar her yıl denetlenir;işinde aksama olanlar görevden alınırdı.Ülke büyük olduğundan haberleşme için  İLK KEZ POSTA TEŞKİLATINI kurmuşlardır.
·         Persler ZERDÜŞT(Ateşperestlik) dinini benimsemişlerdir.
·         Persler’in hakimiyetine Büyük İskender tarafından son verilmiştir.(M.Ö. 333)

HİNT UYGARLIĞI:
·         Hindistan zengin kaynaklara sahip olduğu için sürekli istilalara maruz kalmış ve siyasi birlik sağlanamamıştır.
·         Hisndistan’da bir dönem ARİLER  siyasi birliği sağlamışlar ve HİNDUİZM dinini yaymışlardır.
·         Bu dönemde KAST SİSTEMİ adı verilen bir sınıfsal sistemi de hindistan’a yerleştirmişlerdir.Kast sistemine göre oluşan mesleki gruplar arasında kesinlikle bir geçiş söz konusu değildir.Bu sistemde meslekler babadan oğula geçmektedir.
ÇİN UYGARLIĞI:
·         Çinliler sülkaleler şeklinde yönetim segilemişlerdir.
·         Ticaret için İPEK YOLU’nu ellerinde tutmaya çalışmışlar ve bu amaçla Türklerle sürekli bir mücadeleye girmişlerdir.
·         Türk akınlarını durdurabilmek için ÇİN SEDDİ’ni yapmışlardır.
·         Çinliler barut,pusula,ipek,porselen,kağıt ve matbaayı bulmuşlardır.
·         Kendilerine özgü bir alfabeleri vardır.

15 Şubat 2011 Salı

İLKÇAĞ UYGARLIKLARI-1(MEZOPOTAMYA



İLKÇAĞ UYGARLIKLARI
MEZOPOTAMYA UYGARLIKLARI:
1.       SÜMERLER(M.Ö. 4000-M.Ö. 2350)
·         Mezopotamya’nın bilinen siyasi Tarihi Sümerlerle başlar.
·         Sümerler SİTE adı verilen şehir devletleri şeklinde yapılanır.Sitelerin başında PATESİ adı verilen krallar bulunur.Patesiler çevresindeki şehir devletlerine hakim olursa LUGAL ünvenını alır.Eğer tüm Sümer ülkesine hakim olursa LUGAL KALMA ünvanını alırlardı.
·         Şehirler ZİGGURAT adı verilen tapınakların etrafında kurulmuştur.
·         Halk arasında sınıf ayrımı vardır.
·         Tarihte İLK YAZI OLAN ÇİVİ YAZISI’nı Sümerler bulmuştur.(M.Ö.3000)
·         TARİHİN İLK BİLİNEN KANUNLARI Sümer Kralı URUGAKİNA tarafından yapılmıştır
·         Tufan,Gılgamış ve Yaradılış Destanları sümerler’e aittir.
·         Sümerler tarım işlerinde önemli yol almış ve kara sabanı kullanmıştır.
·         Ayrıca Sümerler,astronomi ve matematikte de günümüze önemli buluşlar sunmuştur.(dört işlem,hacim hesaplamalrıvb.)
2.       AKADLAR: (M.Ö. 2350- M.Ö. 2100)
·         Sümerleri Yıkmışlardır.
·         Başkentleri AGADE’dir.
·         İLK DÜZENLİ ORDU sistemini meydana getirmişlerdir.
·         Tarihte bilinen İLK İMPARATORLUĞU kurmuşlardır.
3.       ELAMLAR: (M.Ö.3000-M.Ö.640)
·         Elamlar madencilik,çanak-çömlek işinde gelişmişlerdir.
·         Asurlular yıkmıştır.
4.       BABİLLER(AMURRULAR): (M.Ö.2100-M.Ö.539)
·         İki kez devlet kurmuşlardır.
·         Başlıca geçim kaynakları tarım ve ticarettir.
·         Mezopotamya’da İLK DAİMİ ORDU’yu kurmuşlardır.
·         Mezopotamya’nın en gelişmiş kanunlarını Babil Kralı HAMMURABİ yapmıştır.Tarihte anayasal nitelikte kabul edilen İLK KANUNLARDIR.
·         Babil’in asma bahçeleri ve Babil kulesi önemli yapılarıdır.
5.       ASURLAR: ( M.Ö.2000-M.Ö.699)
·         Başkenti NİNOVA’dır.
·         Askeri güce dayalı bir imparatorluk kurmuşlardır.
·         Mezopotamya ile Anadolu arasındaki ticaretleri bu iki bölgenin kültürel yönden etkileşmesini sağlamıştır.Ticareti canlandırmak amacıyla Ninova’dan Sard’a kadar uzanan KRAL YOLUnu kullanmışlardır.
·         Tarihte bilinen İLK KÜTÜPHANE Asurlar’ın kurduğudur.
·         Anadolu’daki ilk yazılı tabletler Asurlar’a aittir.

10 Şubat 2011 Perşembe

"Ordumda tek bir asker, donanmamda tek bir sandal kalana kadar ecdâdımın mîrâsını korumak mecbûriyetindeyim." SULTAN ABDÜLAZÎZ

İNTİHAR ETTİ DENİLEN VE TARİHE BU ŞEKİLDE GÖMÜLEN BİR PADİŞAH.ASLI TABİİ Kİ ÖYLE DEĞİL.ZAMAN VE TARİH BUNU BİZE GÖSTERECEK.ANCAK OSMANLI'NIN GERİLEME DÖNEMİNDE BİLE NE KADAR GÜÇLÜ OLDUĞUNU GÖRMEMİZ AÇISINDAN GÜZEL BİR KONU...SULTAN ABDÜLAZİZ HAN'DAN İBRETLİK BİR DERS...

Ordu ve donanmasını göz kamaştıracak bir seviyeye getiren, iç karışıklıkları mâhirâne bir şekilde bertaraf eden ve böylece devleti, eski îtibarlı mevkîine doğru yükseltmeye başlayan Sultan Abdülazîz, artık bütün dünyânın alâkasını celbetmişti. Bundan dolayı Sultan, Fransa ve İngiltere’ye dâvet edildi.
Bu dâvet üzerine Abdülazîz Han, 1867’de Dolmabahçe önünden Sultaniye yatına binerek yola çıktı. Böylece Osmanlı târihinde yabancı ülkelere seyâhat eden ilk pâdişâh oldu. Marsilya’da Fransız toprağına ayak bastı. Buradan Paris’e kadar halk, bu ihtişamlı Osmanlı Pâdişâhı’nı görmek için yollara dökülmüştü. Son derece dindar olan Sultan Abdülazîz, Avrupalılar’ın yemeklerinin şer’an mahzurlu olabileceğini düşünerek beraberinde Bolu’lu aşçılar götürmüştü. Kâfilenin ihtişâmı öyle göz kamaştırıcı bir görkeme sahipti ki, Fransız köylüleri, bu aşçıları, devlet adamı paşalar veya hânedân mensûbu şehzadeler zannederek yerlere kadar eğilip temennâlarla selâmlıyorlardı.
Sultan Abdülazîz, Paris’te büyük bir törenle III. Napolyon tarafından karşılandı. Şerefine verilen yemekte Sultan’ın yanına oturan III. Napolyon’un:
“–Ekselans Hazretleri! Girit için en güzel çözüm yolu olarak, adanın Yunanistan’a terkini düşünseniz!..” demesi üzerine Sultan celâllendi.
O, diplomatik münâsebetlerde zaaf gösterecek bir pâdişâh değildi. Bundan dolayı, bu kendisini yoklama mâhiyetindeki suâle şu cevabı verdi:
–Ekselans! Osmanlı Devleti, yirmiyedi sene Girit için kan döktü. Her karış toprağını mübârek şehîd kanları ile suladı. Ordumda tek bir asker, donanmamda tek bir sandal kalana kadar ecdâdımın mîrâsını korumak mecbûriyetindeyim…
Beklenmeyen bu şiddet karşısında III. Napolyon, Sultan’dan özür dilemek zorunda kaldı.

(...)
Böylece Sultan, İngiltere ve Fransa seyâhatinden İstanbul’a muhteşem ve gâyet başarılı diplomatik zaferlerle dönmüştü. İstanbul’da halkın coşkun tezâhürâtı ile karşılandı. Zîrâ millet, O’nda yükseliş devri pâdişâhlarının temâyül ve dirâyetini görüyor ve yeni zaferlerle devletin, bir kere daha silkinip şahlanacağını umuyordu.
Sultan Abdülazîz Han, ecdâdın devri ile kendi devri arasındaki kudret ve ihtişam farkını şu sözleri ile ne güzel ifâde etmiştir:
“Atalarımız batıya at sırtında fütûhât için giderlerdi. Bizler ise, şimdi tren ve vapurla, ancak diplomatik seyâhat için gidebiliyoruz!”

BEN OSMANLI TORUNUYUM ADLI GRUPTAN ALINTIDIR.KENDİLERİNE TEŞEKKÜR EDERİZ.

KANUNİ VE DİNE VERDİĞİ ÖNEM

TELEVİZYONDA YAYINLANAN MUHTEŞEM REZALET DİZİSİNDE KANUNİ,HAREM VE KADIN DÜŞKÜNÜ,ZEV-Ü SEFAYA ÖNEM VEREN BİRİ OLARAK GÖSTERİLMEYE ÇALIŞILARAK YENİ NESLİN AKLINDA OSMANLI'YI VE BÜYÜKLERİMİZİ KÖTÜ GÖSTERME AMACI GÜDÜLMEKTEDİR.
BİZLER DE BU KONU İLE İLGİLİ ÜZERİMİZE DÜŞENİ SONUNA KADAR YAPACAĞIZ.OSMANLI'YI DOĞRU OLARAK ANLATMAYA ÇALIŞACAĞIZ.BUNLARDAN BİRİ OLARAK KANUNİ VE DİN İLE İLGİLİ BİR KISA SALYTIMIZ OLACAKTIR.İZLEMENİZİ VE ANLATMANIZI İSTİRHAM EDERİZ.

9 Şubat 2011 Çarşamba

TARİH ÖNCESİ ÇAĞLAR

TARİHİ ÇAĞLARA GİRİŞ
·         Yazının icadı esas alınarak  yazının bulunmasından önceki döneme tarih öncesi dönem;yazının bulunmasından sonraki döneme ise tarih çağları denir.
·         Tarih öncesi dönemler;
1.       Taş Devri
2.       Taş-Bakır devri
3.       Maden devri
A)     TAŞ DEVRİ
1.       Eski Taş devri:
·         Bu dönem insanlığın en uzun dönemidir.
·         Bu dönemde insanlar avcılık ve toplayıcılıkla uğraşmışlardır. Mağaralarda yaşam vardır.
·         Antalya KARAİN,BELDİBİ ve İstanbul2daki YARIMBURGAZ mağaraları bu döneme aittir.
·         Yarımburgaz mağarası türkiye’nin bilinen en eski yerleşim yeridir.
2.       Ortataş Devri:
·         İnsanlığın avcılıktan üretime geçtiği dönemdir.Bu dönemde iklim şartları daha elverişlidir.
·         Devrin sonlarına doğru ATEŞ bulunmuştur.
·         Antalya’daki BELDİBİ, Ankara’da MAÇUNÇAY mağaraları bu döneme aittir.
3.       Yenitaş Devri:
·         Bu dönemde insanlar akarsu kenarında ilk yerleşim merkezleri kurarak yerleşik hayata geçmişlerdir.
·         İnsanlar tarımla uğraşmışlardır.
·         Topraktan kap-kacak yapmışlardır.
·         Bazı hayvanları evcilleştirmeye başlamışlardır.(köpek,at,keçi gibi)
·         Ticari faaliyet başlamıştır.
·         Diyarbakır ÇAYÖNÜ Avrupa’daki ilk tarımsal üretim merkezidir.Konya ÇATALHÖYÜK ise Dünyanın ilk şehir yerleşkesidir.
NOT: her bölge tarih öncesi devirleri farklı zamanlarda yaşamışlardır.
B)      TAŞ-BAKIR DEVRİ:
·         İlk kullanılmaya başlanan maden BAKIR’dır.
·         Bu dönem maden devrine  geçiş dönemidir.Bu dönemde insanlar arasında dini inanç gelişmeye başlamıştır.
·         Altın ve gümüş ilk keşfedilen madenler olmasına karşın alet yapımında kullanılmamıştır.Daha çok süs eşyası yapımında kullanılmıştır.
C)      MADEN DEVRİ:
1.       Bakır Devri:
·         Bu dönemde bakırdan silah yapılmıştır.
·         Şehircilik faaliyeti başlamıştır.
2.       Tunç Devri:
·         Tunç, Bakır ve kalay madenlerinin karışımıyla elde edilmiş madendir.     
·         Bu devirde ilk şehir devletleri kurulmaya başlandı.
·         Tunç devri Anadolu’da tarihi çağlara geçiş dönemidir.
3.       Demir Devri:
·         Bu dönemde sanayi faaliyetleri başlamıştır.
·         Şehir devletlerinin yerini büyük devletler almaya başlamıştır.
·         Bu dönemde denizcilik faaliyeti de başlamıştır.
·         Devrin sonlarına doğru yazı bulunarak tarihi çağlara geçilmiştir.

3 Şubat 2011 Perşembe

TARİHE YARDIMCI BİLİMLER

TARİHE YARDIMCI BİLİMLER

1.    COĞRAFYA(Yer Bilimi)
·       Her tarihi olay bir mekanda meydana gelir .O yerin özellikleri hakkında coğrafyadan yararlanılır.
2.    ARKEOLOJİ(Kazı Bilimi)
·       Daha çok tarih öncesi dönemlere ait araç-gereçleri çıkararak inceler.

3.    KRONOLOJİ(Zaman bilimi)
·       Olayların gerçekleşme zamanını bildirerek tarihe yardımcı olur.
4.    ANTROPOLOJİ(Irk Bilimi)
·       Kazı sonucunda ortaya çıkarılan iskeletleri inceleyerek insan ırklarını sınıflandırır.
5.    ETNOGRAFYA(Kültür Bilimi)
·       Toplumların örf,adet ve geleneklerini inceler.
6.    EPİGRAFYA(Kitabe Bilimi)
·       Orhun kitabeleri,cami kitabeleri gibi Anıtlar üzerinde yazılı olan yazıları inceler.
7.    PALEOGRAFYA(Yazı Bilimi)
·       Tarih araştırmalarında kullanılan yazılı belgeleri ve alfabeleri inceler.
8.    FİLOLOJİ(Dil bilimi)
·       Geçmişte konuşulmuş dilleri ve aralarındaki ilişkileri inceler.
9.    DİPLOMATİK
·       Devletler arası ilişkilerde kullanılan belgeleri inceler
·       Belgelerin gerçek ya da sahte olduğunun tespitinde de bu bilimden yararlanılır.
10.                      NÜMİZMATİK(Para Bilimi)
·       Geçmişte basılmış paraları inceler.
·       Eski paralar, bir devletin ekonomik durumu,siyasi durumu,,devlet merkezleri hakkında bilgi verirler.

1 Şubat 2011 Salı

TARİH YAZICILIĞI


TARİH YAZICILIĞI
·         İnsanlar,edindiği tecrübeleri nesillere aktarma ihtiyacı duymuştur.Bundan dolayı kendileriyle ilgili konuları yazılı hale getirmişlerdir.
·         Hititlerde anallar,Kök Türklerde kitabeler,Osmanlılar’da vakayinameler buna örnek gösterilebilir.
·         İnsanların kaydetme ihtiyacı tarih yazıcılığını başlatmıştır.
·         Eski Yunanda M.Ö. 5. Yüyzyılda Heredot ile başlayan tarih yazıcılığı Thukydides(Tukidides) ile devam etmiştir.
·         İslam tarihi yazıcılığı 7.yy.’da ortaya çıkmış;taberi,İbn-i Haldun gibi kişiler tarih yazıcılığının öncüleri olmuştur.
·         Ortaçağ Avrupasında ise Tarih yazıcılığı Kilise merkezli olmuştur.
·         18.yy.’da tarihi yazmak için sadece belgeleri derlemenin yeterli olmayacağı tarihçinin olaylara daha geniş bir bakış açısıyla bakması gereği üzerinde durulmuştur.
·         Osmanlılar’da tarih yazıcılığı devlet politikası doğrultusunda yöneticilerin hayatları,başarıları,siyasi ve sosyal alayların,savaşların anlatımı şeklinde yazılmıştır.
·         Osmanlı Devlet tarihçisine VAKANUVİS denir.İlk vakanüvis HALEPLİ MUSTAFA NAİMA EFENDİ’dir.
·         Osmanlı’da vakanüvislerden önce Hoca Saadettin Efendi,Peçevi Tarihi,Aşık Paşazade Tarihi gibi önemli eserler de günümüze kadar gelmiştir.
·         Cumhuriyet döneminde de Atatürk tarih yazıcılığına önem vermiş,yetişen yeni nesilin tarihini bilerek atasını tanıyarak yetişmesini istemiştir.Bu amaçla TÜRK TARİH KURUMU’nu kurarak tarihin incelenmesine ve kayıt altına alınmasına önemli bir katkı sağlamıştır.Kendisi de bir tarih yazıcılığı örneği olan NUTUK’u yazmıştır.