10 Şubat 2011 Perşembe

"Ordumda tek bir asker, donanmamda tek bir sandal kalana kadar ecdâdımın mîrâsını korumak mecbûriyetindeyim." SULTAN ABDÜLAZÎZ

İNTİHAR ETTİ DENİLEN VE TARİHE BU ŞEKİLDE GÖMÜLEN BİR PADİŞAH.ASLI TABİİ Kİ ÖYLE DEĞİL.ZAMAN VE TARİH BUNU BİZE GÖSTERECEK.ANCAK OSMANLI'NIN GERİLEME DÖNEMİNDE BİLE NE KADAR GÜÇLÜ OLDUĞUNU GÖRMEMİZ AÇISINDAN GÜZEL BİR KONU...SULTAN ABDÜLAZİZ HAN'DAN İBRETLİK BİR DERS...

Ordu ve donanmasını göz kamaştıracak bir seviyeye getiren, iç karışıklıkları mâhirâne bir şekilde bertaraf eden ve böylece devleti, eski îtibarlı mevkîine doğru yükseltmeye başlayan Sultan Abdülazîz, artık bütün dünyânın alâkasını celbetmişti. Bundan dolayı Sultan, Fransa ve İngiltere’ye dâvet edildi.
Bu dâvet üzerine Abdülazîz Han, 1867’de Dolmabahçe önünden Sultaniye yatına binerek yola çıktı. Böylece Osmanlı târihinde yabancı ülkelere seyâhat eden ilk pâdişâh oldu. Marsilya’da Fransız toprağına ayak bastı. Buradan Paris’e kadar halk, bu ihtişamlı Osmanlı Pâdişâhı’nı görmek için yollara dökülmüştü. Son derece dindar olan Sultan Abdülazîz, Avrupalılar’ın yemeklerinin şer’an mahzurlu olabileceğini düşünerek beraberinde Bolu’lu aşçılar götürmüştü. Kâfilenin ihtişâmı öyle göz kamaştırıcı bir görkeme sahipti ki, Fransız köylüleri, bu aşçıları, devlet adamı paşalar veya hânedân mensûbu şehzadeler zannederek yerlere kadar eğilip temennâlarla selâmlıyorlardı.
Sultan Abdülazîz, Paris’te büyük bir törenle III. Napolyon tarafından karşılandı. Şerefine verilen yemekte Sultan’ın yanına oturan III. Napolyon’un:
“–Ekselans Hazretleri! Girit için en güzel çözüm yolu olarak, adanın Yunanistan’a terkini düşünseniz!..” demesi üzerine Sultan celâllendi.
O, diplomatik münâsebetlerde zaaf gösterecek bir pâdişâh değildi. Bundan dolayı, bu kendisini yoklama mâhiyetindeki suâle şu cevabı verdi:
–Ekselans! Osmanlı Devleti, yirmiyedi sene Girit için kan döktü. Her karış toprağını mübârek şehîd kanları ile suladı. Ordumda tek bir asker, donanmamda tek bir sandal kalana kadar ecdâdımın mîrâsını korumak mecbûriyetindeyim…
Beklenmeyen bu şiddet karşısında III. Napolyon, Sultan’dan özür dilemek zorunda kaldı.

(...)
Böylece Sultan, İngiltere ve Fransa seyâhatinden İstanbul’a muhteşem ve gâyet başarılı diplomatik zaferlerle dönmüştü. İstanbul’da halkın coşkun tezâhürâtı ile karşılandı. Zîrâ millet, O’nda yükseliş devri pâdişâhlarının temâyül ve dirâyetini görüyor ve yeni zaferlerle devletin, bir kere daha silkinip şahlanacağını umuyordu.
Sultan Abdülazîz Han, ecdâdın devri ile kendi devri arasındaki kudret ve ihtişam farkını şu sözleri ile ne güzel ifâde etmiştir:
“Atalarımız batıya at sırtında fütûhât için giderlerdi. Bizler ise, şimdi tren ve vapurla, ancak diplomatik seyâhat için gidebiliyoruz!”

BEN OSMANLI TORUNUYUM ADLI GRUPTAN ALINTIDIR.KENDİLERİNE TEŞEKKÜR EDERİZ.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder